İyi, hoş, güzel, tamam yazıyorum yazmasına da, kimi zaman
yazdıklarım kendime bile saçma geliyorken insanlara yaptığım işkence nedendir
bilmiyorum. Gerçi yazmaya neden başladım onun da cevabını hala bulabilmiş değilim…
Kimi zaman isyan ediyorum, kimi zaman mutluluktan yazıyorum. Bazen karamsarlıktan,
çoğu zaman dalgasına… Kısacası boş kalmak bana göre değil, bir uğraşım olsun yeter!
Bazen tutup kimi
arkadaşıma zorla okutuyorum yazdıklarımı. Elimde olsa yoldan geçen adama “okusana
genç!” diye salça olucam ama yapamıyorum, tarzım değil! Benden nefret ediyorlar
farkındayım, ama okuduktan sonra “beni de yazsana len!” gibi kelimeler duyunca
mutluluktan havalara uçuyorum. Tabi okutmak için o kadar dil döküp ardından “Avucunu
yalarsın pislik!” demekten de ayrı bir haz alıyorum…
Ben küçükken çok okumazdım, hatta hiç okumazdım. Bir gün
Türkçe öğretmeni dersinde ‘Şeker Portakalı’ isimli kitabı dönem ödevi olarak
vermişti. Eve lanetler okuyarak gitmiştim, çok iyi hatırlıyorum. Şimdi o kadar bedduamın ardından öğretmen ne halde merak etmiyor değilim. Neyse, kitabı
bitirdiğimde dünyaları kurtarmış gibi hissettim kendimi. Ertesi gün kılıcımı
kuşanıp okula gitmiştim, “sen misin bana zorla kitap okutan, hoca!!” diye
atarlanacaktım. Asıl niyetim nereden geldiğini bilmediği tebeşiri alnının orta
yerine fırlatmaktı, ‘büyüğümdür’ dedim vazgeçtim. Kahretsin, çok yufka yürekliyim! Belki de zorla dayatılan kitaplar yüzünden nefret etmiştim okumaktan. Kuzenim kitap kurduydu, kamyon
dolusu kitabı vardı. Teyzemlere her gittiğimde okumaya heveslenir, eve onlardan aldığım ödünç
kitapla dönerdim. Lakin hiçbirinin ikinci sayfasından öteye geçmişliğim
yoktur. ‘Mavi Saçlı Kız’ vardı. Ergenken okuduğum ve bitirdiğim tek kitaptı. Kanser olan
bir kızın tuttuğu günlük paylaşılmıştı. Kitabı okurken sabahlara kadar salya
sümük ağladığımı hatırlıyorum, çok dokunmuştu. “Kitap okumak bana hiç yaramıyor, psikolojimi
bozuyor!” diyerek okumamak için yine bir başka bahane bulmuştum kendime. Fakat bir
gün öyle bir şey oldu ki, kendimi elimde 4-5 kitapla birlikte İstiklal'deki bir kitabevinin kasasında buldum.
Bana ne oldu gerçekten bilemiyorum ama o gün bugündür okuyorum. Hatta sadece
okumuyorum, aynı zamanda yazıyorum. Başıma taş falan düşmedi, ya da şuurumu
kaybetmedim. Belki de büyüdüm, bir şeylerin farkına vardım. Aslında kendimi
buldum, kendimi buldukça okudum, okudukça yazdım... Şimdi düşünüyorum da üç beş kitapla
bu kadar yazıyorsam, evvel zamandan beri okusaydım neler yazıcaktım…
Yazıyorsam kendime değil ya, herkese yazıyorum. Herkes kendinden
bir şeyler bulabilsin diye yazıyorum. Tabi okuyup okumamak, okudukça da kendinizi bulup bulmamak size kalmış. Kendi kendime konuşsam da bu köşelerde, yazmaya yine de tam gaz devam...
Bu linkte de 'freemag' isimli internet dergisinde yayınlanmış blogumu görebilirsiniz...
Ben halen kitap okumam. Tek başına kitaba vakit ayırmak oldukça zor oluyor.
YanıtlaSilİnternette her girdiğimiz yer de zaten bir sürü şey okuyoruz. Makaleler, bloglar, haberler vs. bunlar bana oldukça yeterli geliyor.
Kelime haznem gayet geniş ve gerektiğinde güzel bir yazı yazmamam için hiçbir sebep yok. Biraz ailenin de payı vardır tabi
Okuyoruz bloğunuzu efenim
Stummcım haklısın, blog vb. şeyler çıktı çıkalı kitap daha az okumaya başladım. Ama bir roman okumaya, kurgusuna kapılmaya benzemiyor hiç biri... Yazmakla, okumak aynı şey değil elbet. Okuyan, yazar demiyorum ama ben ilham alıyorum :)
SilBenim garip bir şekilde kurgu yeteneğimi kısıtlar. İster istemez onun verdiği sınırlar içerisinde düşünmeye başlarsın. Onun kopyası olursun.
SilO yüzden sıfırdan birşeyler üretmeye çalışmak daha farklı sonuçlar ortaya çıkartır =)
Herkeste farklı etkiler yaratabilir tabi, ben okuduklarım sayesinde bir olayı çok farklı yönlerden değerlendirebiliyorum. Sadece kendi açımdan değil başka açılardan da görebiliyorum. Fakat yine de fikrin çıkış noktası bana ait oluyor.
SilNasıl etkilendiğin sana kalmış :)
Merhaba seni çok beğendik acaba ulaşabileceğimiz bir mail adresin var mı?
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :) tabiki var, yuksel.fly@gmail.com
Sil