Haziran 04, 2013

Bu Blogda Grev Var


Zaten pek yazamıyordum bu da bahane oldu :) Bu ara ne yapıyorsun diye soranlara "direniyorum" diyorum. Sen de diren... #direngeziparki

Nisan 16, 2013

Gidicem dedi, Gitti...

    Ayrılık ne demek, yıllar olmuş unutalı. Fark ettim de uzun süredir gidişine bu kadar üzüleceğim insan sokmamışım hayatıma. Derin bir üzüntü içerisindeyim, sevgilimden ayrılsam hani bu kadar üzülmezdim diyebileceğim bir duygu. Meğer ne kadar hayatımda olmuşsun. Derin sularda yalnızlık hissi veya uzayda bir boşluk... Teselli bulmaya çalışıyorum fakat kafamı çevirdiğimde yerinin boş olduğunu görüyorum ve tekrar hüzünleniyorum. Ne yalan söyleyeyim çok koydu arkadaşım bu gidişin.
    Evet, sabah 9 akşam 6 belki de daha fazla vaktimi beraber geçirdiğim arkadaşım radikal bir karar ile ayrıldı. Nereye mi? Hayallerini gerçekleştireceği başka bir yere... İnsanların hayatlarında bir dönüm noktası vardır, işi bırakmak da bunlardan bir tanesi. Aslında bu yüzden onun adına çok seviniyorum, kendi adıma konuşacak olursam bence hiç konuşmasam daha iyi.
    Yalnızlık hissi çok kötü bir şeymiş. Ben yalnız olduğumu düşünüyordum, meğer hiç yalnız değilmişim.
    İyi günde, kötü günde her zaman yanımda olduğun için, sana sinirlendiğim zaman susup bana tek bir kelime dahi etmediğin için, küfür ettiğimde bana "ne kadar ayıp hiç yakışıyor mu?" demediğin ve bana eşlik ettiğin için, katılarak gülmemi sağladığın için, gücüm olmadığı zaman bana güç verdiğin için, yapılacak işleri unuttuğumda bana hatırlattığın için, kısacası temiz iş arkadaşlığın için ve beni bu hale getirdiğin için sana Teşekkür ederim..... 

Şubat 21, 2013

Bir buçuk akıl rica edebilir miyim?

Yaptığım ve yapacak olduğum her şey için sadece "iyiki"lerim var benim. "Keşke şöyle yapsaydım" veya "yapmasaydım" dediğim hiçbir şey olmadı. Bazen ele avuca sığamıyorum, bu yüzden hiçbir şeye söz veremiyorum. Sabıkalıyım diyebilirim. Sabıkamın ihanetten de olduğu söylenir iyi niyetten de... Aksine "yapmasaydım" diyebileceklerime "iyi ki yapmışım" diyip pişmanlıklarımı yine tecrübeden sayıyorum. Çok akıllı değilim hatta saf denebilecek kadar iyi niyetliyim. İnsan olacak ve öleceğe çare bulamazmış ya, ben de bazen olacaklara çare bulamıyorum bu saflığımdan. Dedim ya, lanetliyim işte... Kah kızıyorum, kah gülüyorum fakat her defasında kendime yeni bir ben katıyorum, her defasında da imkansızı deniyorum. Kendime ben bile hükmedemezken gidip yine imkansızla ateşin üzerinden atlıyorum...
Şimdi diyorsunuz ki "ulan konuşuyorsun konuşuyorsun da bu yazının ana teması ne?", yok size tema falan ana fikir, düşünce, lisede kaldı onlar bebeim hatta orta okulda. Her söylediğim her yazdığım illa birine ya da bir yere yerleşmek zorunda değil ya. Deliyim ben sabıkalıyım güvenme bana. Hatta sadece bana değil babana bile güvenme. Ama çok merak ediyorsan şöyle bir gıcıklık yapabilirim; Olmaz olmaz deme kim bilir belki bir gün olur :) 

Şubat 04, 2013

Gamzedeyim Deva Bulmam

   Simsiyah boyadığım kahverengi gözlerimi ruh halimi tamamlayan melankolik havaya bürüdüm. Yakaları sarı metal düğme detaylı ceketimi sırtıma geçirip, Arnavut kaldırımlarında rahat yürüyebileceğim botlarımla beraber kapı dışarı ettim kendimi. Evet, bu gece şerefime içmek istiyordum, kendime bile itiraf edemediğim doğruların şerefine!
                                                             Gamzedeyim deva bulmam... (dinle)
   Dışarıdan baktığın zaman önünden dahi geçmeyeceğin apartmanımın süslü demir kapısını kapattıktan sonra Karaköy sokaklarında yürümeye başladım. İçmek istiyordum, tek başıma kör kütük sarhoş olana dek! Karaköy'den yukarı doğru ilerledim. Loş, karanlık sokaklar bana "hoşgeldin" diyordu adeta. "Bu sokakları gerçekten çok seviyorum", diye aklımdan geçirirken ellerim ceplerimde, soğuk havaya karşı yürümeye devam ettim. Aklım karışık, düşünceler beni alıp götürürken sokakta tek başıma olduğumun farkında bile değildim. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki, sanki yasak elmaya dokunmuşum da Cennet'ten kovulmuşum gibi, suçlu ve çaresiz... "Olmaz, olmamalı" diye çok defa kendimi ikna etmek istedim fakat aşk bu, söz geçiremiyorsun ki kalbine. Uzaklaşmam lazım diyorum, olmuyor. Nasıl olur da uzaklaşırım? Yok, yok içmem lazım, hem de dibine kadar!
   Yağmur inceden yağıyor, kokusunu biraz daha içime çekmek için yüzümü yukarı kaldırıyorum. Siyaha boyadığım gözlerimden yanaklarıma doğru süzülen boyayı hissediyorum, yüzüm siyah olmuş kimin umurunda! Açıkçası temizlemeye hiç niyetim yok! Etraf ıssız, soğuk ve yalnızlık iyice bedenime dokunuyor. Yürüyorum, sokaklar boş! "Yanlış yolda mıyım?" diye düşünüyorum fakat Karaköy'ün neresinden yokuş yukarı çıkarsan çık gideceğin yer aynı! Arnavut kaldırımlarının üzerinde yol alırken biraz soluklanmak için köşedeki taşın üzerine oturuyorum. İnceden bir sigara tüttürürken itiraf edemediğim gerçeklerimle yüzleşme kararı alıyorum. "Olabilir, herkesin başına gelebilir" diyerek kendimi telkin etmeye çalışıyorum. Ufak bir titreme bedenimi sarıyor, "Ocak soğuğu nasıl olsa" diye geçiriyorum içimden. Ürperiyorum, fakat bu üşümekten çok farklı bir duygu. Acı kaplıyor yüreğimi adeta, "keskin soğuk" diyorum o da olmuyor, bu çok farklı! Tam ayağa kalkacakken, bedenim yere yığılıyor. Yine de ayağa kalkıyorum, bu sefer yerde uzanan bedenimi görüyorum. Karanlığın içinde metal bir yansıma, beni öldüren ucu kanlı bıçak havada duruyor. O gece itiraf edemediğim gerçeğimin şerefine içeceğim 3 kuruş param, telefonum ve bir paket sigaramı aldıktan sonra yüzünü seçemediğim yabancı, cesedimin yanından keyifle uzaklaşıyor. "Bu kadar kolay olmamalı" diyorum, insan hayatı bu kadar ucuz olamaz! Arkasından gitmek istiyorum fakat yerimden kımıldayamıyorum. Bir tek soru sormak istiyorum, saniyelere bağlı ömrümün sırtından vurulmuş tek sorusu, "Neden ben?"

   Her yaşadığımız kötü olaydan sonra "Neden ben?" diye çok kez soruyoruz kendimize, fakat düşünmediğimiz tek bir nokta var; acısını çektiğimiz her durum bizi biraz daha olgunlaştırmıyor mu? Eğer olgunlaştırıyorsa, deneyimlemekten neden korkuyoruz? Acı çekmekten mi korkuyoruz, yoksa hüsrana uğramaktan mı? Ya da ayıplanmaktan mı?


Ocak 30, 2013

Ben iyiyim, YERSEN !

   Beynimin içi labirent gibi, nereye yönelsem orası çıkmaza giriyor. Ruhum çığlık atıyor fakat onu bedenim bile fark etmiyor. Yüzüme bakan "ne kadar neşeli" diye bir daha bakıyor, fakat benim içimde fırtınalar kopuyor. Ne de güzel oynuyorum değil mi? Yolunda olmayan o kadar çok şey var ki hayatımda, yolunda olanları da götürdüğünü hesaplarsam, kısacası eksilerdeyim... Geçmiş, sana sesleniyorum lütfen çık aklımdan!!! Her zaman ki felsefem neden beni şu an yalnız bırakıyor ki? Yaşa yaşayabildiğini, gerisini salla !! - Çık, git, uzaklaş benden - Değişiyorum, değiştiriyorum, her şeyi, evimi bile! İyi gelecek inanıyorum, belki de bu denli değişimden korkuyorum.
   'İmdat' diyorum, yardım yok! Bana yardım edecek kimsem yok... Ağlamak mıdır çare? Yoksa anlatmak mıdır derdini, tabi anlayabilene... Zihnimde sürekli canlanan görüntüler, ki olmayan görüntüler, delirdiğimin kanıtı mıdır? Yeni bir sayfayı nasıl açarsınız hayatınızda? Ben sürekli kararlar alıyorum, her güne ayrı bir karar... fakat yapamıyorum, olmuyor. Yapabilen varsa eğer, lütfen bana da söylesin.
   Ben iyiyim diyorum, tabi YERSEN!!!

Ocak 19, 2013

İstanbul, Trafik ve Ben...

   Stress kelimesini benim kadar içten, benim kadar dünyevi ve derinden yaşayan biri varsa n'ooolur lütfen karşıma çıksın! Yoksa çok geçmeden bu genç yaşımda beyazlamamış tek bir saç telim dahi kalmayacak.... Ya da her gün geçip gittiğim köprü üzerinde bir gün durup, "tutmayın beniiii!" diyerek korkuluklara yapışıcam. Baktım kimse beni engellemiyor, "kimsecikler de beni sallamadı lan, herkes işine yetişmeye çalışıyor galiba" diyip kendimden başkalarının daha olduğunu görerek, küçük bir yusuflamayla birlikte paşa paşa yoluma devam edicem.... bunun olmasını istemiyorsanız lütfen bana bir şeyler diyin.
   Sabah her ne kadar erken kalkıyor olsam olayım, her erken çıktığım gün trafik bir metre daha fazla oluyor - hoş, geç çıksam da oluyor ya neyse - "bütün hepsi Murphy'nin işi" diycem de, adamın işi gücü yok her gün benimle mi uğraşacak? Gerçi Murphy kadar annem bile benimle ilgilenmiyor, acaba Murphy'e üvey evlat olmayı mı teklif etsem? Yok, her işime karıştığına göre kocam olmalı. Ama ben kız kısmıyım evlenme teklifi de edemem ki... Yahu daha Murphy'nin bile hayatımda ne olacağına karar veremezken ben kiiiimmmm, stressiz biri olmak kim.....
   Biraz da olsa düzene sokabildiğim hayatımda uyku saatlerim normale dönmüşken o çalar saatle uyanmalar yok mu ahh o çalar saat..... Sırf sinirli uyanmamak için en yumuşak tonlu melodiyi seçiyorum, lakin bu sefer de çalanın ninni olduğunu zannedip daha çok uyuyorum. İşte bu hal içerisindeyken, sümük misali yapıştığım yatağımdan sürünerek çıkıyorum. Kendime geldiğimde yaptığım ilk davranış ise ibb-trafik uygulamasını açıp "bu sabah da nerede trafik kazası olmuş, acaba hangi şanslı araç durmuş durmuş köprüde arızalanmış (sanki arızalanacak başka yer bulamamış)" gibi sorularımın cevaplarını arıyorum. Şimdi siz söyleyin böyle uyandığım bir gün nasıl güzel geçsin? İşe yetişicem diye türlü taklalar attığım, töbee ya ne dedim, türlü makaslar attığım trafikte son 6 ayda yaşadığım adrenalini ömrü hayatım boyunca yaşamamışımdır ki, eve dönüş trafiğimden bahsetmiyorum bile..... O konuya girersem siz bile "yazık len bu kıza, içim parçalandı evlatlık edinelim de çalışmasın" diyerek salya sümük ağlarsınız.
   Pozitif insanlara bayılıyorum vesselam, çok da özeniyorum. Hele o twitterda gözlerini açtığı gibi "musmutlu bir hafta bizim olsun", "bugün çooook güzel olacak hissediyorum" diye yazanlar yok mu, cidden kafalarının suyunu içip bende o kafayı yaşamak istiyorum. Yahuu, bazen Cuma'nın geldiğine bile sevinemeyen ben "bugünümüz de musmutlu geçsin yeaaa!" nasıl diyim?  Fakat yine de söylüyorum gerçekten onlar gibi olmak isterdim. Neden biliyor musun? Çünkü onlar gerçekten her zorluğun üstesinden pozitif düşünerek gelebiliyorlar. Birde bana bak, stress, sinir, sıkıntı küpüyüm. Şu halimle evlat olsam sevilmem, insanlar nasıl sevsin beni. Ya düşündüm de cidden yazık bana gece gece moralim bozuldu, hazır yakınken ben bir köprüye kadar uğrayıp geliyorum.









İstanbul ve trafik denince bu fotoğrafı paylaşmadan geçemedim, biz bu zihniyetleri bünyesinde barındıran bir milletiz...