Yine günlerden bir gün, yani en son gündüzdü ben öyle hatırlıyorum, sabah gözümü açmamla birlikte başlayan aksaklıklar o günün nasıl sonlanacağının bir takım sinyallerini veriyordu. Zaten uzun zamandır kaderimle barışık olmadığım bu olağan günlerde, yüreğim bir atraksiyonu daha kaldıramayacaktı. Bu yüzden kendi kendimle kalmaya karar verdim. Lakin öte yandan içimdeki pislik Fulya'yı da durduramıyordum. İşten yana zaten yüzümün gülmediği şu günlerde aşktan yana yediğim kazıklar, içinde bulunduğum psikolojinin adeta tuzu biberi olmuştu. "Kime elimi attıysam kurudu" tabiri vardır ya, işte lafın gediğine oturduğu tek şahıs benimdir. Cümleyi tersine çevirirsek de bana kim yan gözle baktıysa şansı açılmış, resmen o hatundan bu hatuna koşmuştur. İşte bu tür birikimlerle başladığım güne aynı kafa bozukluğuyla devam ettim. "Kişi kendi kendisinin psikoloğudur" lafını ilke edinen bünyem bu sorumluluğu daha fazla taşıyamayarak, midem karışıyor adeta kusacak gibi oluyordum. Neyse, sağ salim eve adımımı attım. Artık güvendeyim derken ablamın Amerika'ya gitmesinin yarattığı boşluktan mıdır nedir, suratıma bir tokat daha evde atılmıştı. Bu dakikadan sonra kimse beni tutamazdı. Yalnızlığımla beraber içimden çıkan çocuk adeta minik Osmancık(öylebirgeçerzamankideki) gibi hıçkıra hıçkıra "beni kimse sevmiyor" edasıyla salya sümük ağlıyordu. Bir süre bu halimi devam ettirdikten sonra bünyemi toparlayıp, fettan Caroline gibi kendimi alkole vermenin zamanı gelmişti. Televizyonun yanında yarattığım alkol mabedimin içinden beni en çok sarhoş edecek içkiyi seçtim. Sıfır model hiç açılmadık Bacardi şişesini zamanı gelince mojito yaparım diye almıştım. Fakat kendisi meğersem kötü günlerim içinmiş, bilemezdim... Limon konusundaki hassaslığım, onu baştacı etmem yine işe yaramış, elde bulunan tonikle beraber kendi intihar seremonimi hazırlamıştım. Fonda çalan MFÖ'den 'yalnızlık ömür boyu' şarkısıyla psikolojime ufaktan bir giriş yapıyordum. Tabi bu hafif tınılar zaman ilerledikçe sırasıyla Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses derken en sonunda da altın vuruşumu yaparak Ağır Roman'dan en sevdiğim parçalarla noktalanacaktı. Aradan 1-1,5 saat geçmişti, "hala sarhoş değilim lan" diyerek hayıflanan bedenim ayağa kalkmamla birlikte bana ilk şakasını yapmıştı. Artık bırak ayakta durmayı, burnumun ucunu seçmekte dahi zorlanıyordum. Neyse "yerimde otursam daha iyi olacak" dedim ve ilk kurbanımı aradım. Genelde bu ilk kurbanlar benim en yakın kız arkadaşlarım olup, kendileri her türlü eziyetime katlanırlar. Tabi aklım hala biraz yerindeyse onları arayıp, yanlış herhangi bir başkasını aramama hususunda beni vazgeçirebilsinler diye yalvarırım. Yine aynı şekilde teker teker hepsini aradıktan sonra kendi iç sesimle baş başa kalmıştım. Fakat şanslıydım, "alkol bütün kötülüklerin anasıdır" lafını bu sefer kendisine ben yedirerek, ona sağ gösterip sol vurdum. O kadar çok içmiştim ki adeta alkol beni zararsız hale getirmiş, kuzular gibi uyumama sebep olmuştu. Sabah gözümü açtığımda ise acı gerçekle karşılaştım, Bacardi şişesi bir daha mojito olamayacak şekilde dibini görmüştü. Gecenin sonunda beni tek sevindiren noktaysa telefonumdaki son aranan bölümünde herhangi bir yanlış kişi, kurum ya da kuruluşun olmamasıydı. Dediğim gibi, fotoğrafıma aldanmayın sadece ben değil hiç bir dişi göründüğü kadar masum değildir...
öğrencilik hayatımın bana verilmiş tüm görevlerini tamamladığım şu günlerde, ben de ne yaptığımı gerçekten bilmiyorum... adı üstünde bu blog sadece "GÖSTERMELİK"
Eylül 21, 2011
Göründügüm Kadar Masum Degilim
Yine günlerden bir gün, yani en son gündüzdü ben öyle hatırlıyorum, sabah gözümü açmamla birlikte başlayan aksaklıklar o günün nasıl sonlanacağının bir takım sinyallerini veriyordu. Zaten uzun zamandır kaderimle barışık olmadığım bu olağan günlerde, yüreğim bir atraksiyonu daha kaldıramayacaktı. Bu yüzden kendi kendimle kalmaya karar verdim. Lakin öte yandan içimdeki pislik Fulya'yı da durduramıyordum. İşten yana zaten yüzümün gülmediği şu günlerde aşktan yana yediğim kazıklar, içinde bulunduğum psikolojinin adeta tuzu biberi olmuştu. "Kime elimi attıysam kurudu" tabiri vardır ya, işte lafın gediğine oturduğu tek şahıs benimdir. Cümleyi tersine çevirirsek de bana kim yan gözle baktıysa şansı açılmış, resmen o hatundan bu hatuna koşmuştur. İşte bu tür birikimlerle başladığım güne aynı kafa bozukluğuyla devam ettim. "Kişi kendi kendisinin psikoloğudur" lafını ilke edinen bünyem bu sorumluluğu daha fazla taşıyamayarak, midem karışıyor adeta kusacak gibi oluyordum. Neyse, sağ salim eve adımımı attım. Artık güvendeyim derken ablamın Amerika'ya gitmesinin yarattığı boşluktan mıdır nedir, suratıma bir tokat daha evde atılmıştı. Bu dakikadan sonra kimse beni tutamazdı. Yalnızlığımla beraber içimden çıkan çocuk adeta minik Osmancık(öylebirgeçerzamankideki) gibi hıçkıra hıçkıra "beni kimse sevmiyor" edasıyla salya sümük ağlıyordu. Bir süre bu halimi devam ettirdikten sonra bünyemi toparlayıp, fettan Caroline gibi kendimi alkole vermenin zamanı gelmişti. Televizyonun yanında yarattığım alkol mabedimin içinden beni en çok sarhoş edecek içkiyi seçtim. Sıfır model hiç açılmadık Bacardi şişesini zamanı gelince mojito yaparım diye almıştım. Fakat kendisi meğersem kötü günlerim içinmiş, bilemezdim... Limon konusundaki hassaslığım, onu baştacı etmem yine işe yaramış, elde bulunan tonikle beraber kendi intihar seremonimi hazırlamıştım. Fonda çalan MFÖ'den 'yalnızlık ömür boyu' şarkısıyla psikolojime ufaktan bir giriş yapıyordum. Tabi bu hafif tınılar zaman ilerledikçe sırasıyla Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses derken en sonunda da altın vuruşumu yaparak Ağır Roman'dan en sevdiğim parçalarla noktalanacaktı. Aradan 1-1,5 saat geçmişti, "hala sarhoş değilim lan" diyerek hayıflanan bedenim ayağa kalkmamla birlikte bana ilk şakasını yapmıştı. Artık bırak ayakta durmayı, burnumun ucunu seçmekte dahi zorlanıyordum. Neyse "yerimde otursam daha iyi olacak" dedim ve ilk kurbanımı aradım. Genelde bu ilk kurbanlar benim en yakın kız arkadaşlarım olup, kendileri her türlü eziyetime katlanırlar. Tabi aklım hala biraz yerindeyse onları arayıp, yanlış herhangi bir başkasını aramama hususunda beni vazgeçirebilsinler diye yalvarırım. Yine aynı şekilde teker teker hepsini aradıktan sonra kendi iç sesimle baş başa kalmıştım. Fakat şanslıydım, "alkol bütün kötülüklerin anasıdır" lafını bu sefer kendisine ben yedirerek, ona sağ gösterip sol vurdum. O kadar çok içmiştim ki adeta alkol beni zararsız hale getirmiş, kuzular gibi uyumama sebep olmuştu. Sabah gözümü açtığımda ise acı gerçekle karşılaştım, Bacardi şişesi bir daha mojito olamayacak şekilde dibini görmüştü. Gecenin sonunda beni tek sevindiren noktaysa telefonumdaki son aranan bölümünde herhangi bir yanlış kişi, kurum ya da kuruluşun olmamasıydı. Dediğim gibi, fotoğrafıma aldanmayın sadece ben değil hiç bir dişi göründüğü kadar masum değildir...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder