Ekim 28, 2012

Send'room 3


Not: şarkı sözlerine tıklayın ve çalan müziği dinlerken yazıyı okuyun, teşekkürler!



   Nubuk derisinden vizon rengindeki koltuğuna yaslanırken taş plaktan yükselen sesi zihninin derinliklerine hapsediyordu. Kırmızı şarabından bir yudum aldı ve koltuğuna iyice gömüldü…


   Gerçekten kimseye hiçbir şikayeti yoktu. En sıkıntılı olduğu zamanlarda bile derdini kimseye anlatmazdı. Arkadaşlarına sorsan dertsiz tasasız biri diye anlatırdı onu. Boğaz ışıklarını gören penceresinin önünde oturup düşünmekten başka kimseye zararı yoktu. Sadece kendi haline ağlıyordu, tıpkı şimdi yaptığı gibi… İri gözlerini tavana dikti. Oymalı kartonpiyerleri gözleriyle süzerken 1930’lara gitti adeta, ruhu eskiydi. Tepeye doğru bakarken boğazında düğümlenen duyguyu bastırmaya çalışıyordu, sanki yutkununca geri gidecekmiş gibi. Yanıldığını farkederek hıçkırıklarını özgür bıraktı…
   Çevresi çok kalabalıktı. Fakat o, kalabalığın arasında yalnızlığı oynuyordu. “bu da geçecek” diyerek göz yaşlarını dindirmeye çalıştı, iki elini ağzına kapattı sanki öyle yapınca hıçkırıkları susacakmış gibi geliyordu. Elleri simsiyah, belli ki iri gözlerindeki rimeller akmıştı. Lanet olsun, diye geçirdi aklından. Yorgunluk, sinir harbi derken ağlayarak rahatlamış ve koltuğun üzerinde uyuyakalmıştı.
   Nubuk, vizon rengi koltuğunun ucunda ayağını uzattığı bir de puf yer alıyordu. Gözlerini araladı, mavi çizgili gömleğiyle pufun üzerinde biri oturuyordu. Hayal, dedi ve tekrar gözlerini kapattı. Fakat zihni uyanmıştı, ufak bir çığlıkla yerinden irkildi.
   “sshhh, sakin ol güzelim. Benim, buradayım…”
   Kızıl tonlu sarışın tam karşısında, ayaklarının ucunda oturuyordu. Mavi gömleğinin içinde hafif kaslı vücudu yine dikkat çekiciydi. Henüz uyanmış olmanın verdiği aptallıkla içeri nasıl girdiğini düşünüyordu. Acaba uykusunda çalan kapıyı mı açmıştı? Bu soruyu ona sormak aklına bile gelmiyordu.
   “sen anahtar kutunu hiç kontrol etmez misin?” derken adam, elini parmak ucundaki anahtarı gösterecek şekilde havaya kaldırdı. Yedek anahtarı ondaydı!
   “inanmıyorum, anahtarlarım ne zamandan beri sende! Bu yaptığın haneye tecavüz resmen, seni polise ihbar edebileceğimi biliyorsun değil mi?” Ahh, bu aralar insanları ne kadar çok polise şikayet ediyordu.
   “evet, biliyorum ama bunu yapamazsın tatlım.” Kontrol manyağı yine mikrofonu eline almıştı.
   “evimden defolur musun?”
   “tabiki, ama önce neden ağladığını bilmem gerekiyor.”
   “senin için ağlamıyorum emin olabilirsin! Üstelik sanane!”
   “elbette banane, ama konu sen olunca beni yeterince ilgilendiriyor” daha bugün seni hayal kırıklığına uğratmak istemezdim, diyen adam şimdi karşısına geçmiş neler söylüyordu. Adamın sakin hali gözlerinin biraz daha irileşmesine sebep oldu.
   “bana baksana sen! Daha bugün bana neler söylüyordun, şimdi ise bir hırsız gibi evime girip neden ağladığımı soruyorsun. Manyak mısın? Egoist misin? Her ne isen lütfen evimden çık git, rahat bırak beni!”
   Bu sözler adamın sakin halini rahatsız ederek oturduğu yerden doğrulmasına sebep oldu. Hafif dolgun dudaklarını ısırırken karşısındaki iri gözleri süzüyor, söylediklerinin doğruluğunu tartıyordu. Öne doğru eğildi, aralarındaki elektrik yine harekete geçmiş, kız donup kalmıştı. Karşı koymak istiyor fakat bedeni kıpırdamasına engel oluyordu. Derken çok değil henüz 10 saat öncesini berbat eden adam dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu. Adam geri çekildi, iri gözlerin şimdi ne anlattığını görmek istiyordu. Keşke aklından geçenleri okuyabilsem, diye geçirdi içinden. Alev alev yanan iri gözler kızgınlıktan iyice açılmıştı, bu durum daha çok hoşuna gitti…
   “en sevdiğim taş plak şarkısı, zevklerimizin bu kadar benzediğini bilmiyordum” derken oturduğu yerden kalktı.
   İri gözleriyle sorgular gibi adama bakarken taş plak dinliyor musun ki, diye geçirdi içinden. Sonuç olarak karşısındaki adam anı yaşıyordu, eskilerden ne anlardı…
   “bir cevap verebilirsin güzelim, iyi ya da kötü. Konuş lütfen benimle, ne düşündüğünü bilmek istiyorum” derken eliyle kızın elini kavradı ve dans etmeleri için ayağa kaldırdı. Bedenini bedenine bastırdı...
   Kız, her şeyiyle geri çekilmek istiyordu fakat yapamıyordu, bunu yapmaya gücü yoktu. Temiz çamaşırları ve o enfes kokusu yine burnundaydı. Bu adamda ne vardı ki böyle, anlam veremeyerek derin bir nefes aldı. Ona karşı koyamadığı için kendini suçluyor, suçunu hafifletecek bir neden arıyordu. Ve aradığını buldu…  
   Kandırılmıştı evet, karşısındaki de kandırılıyordu… Dudakları, aklından geçenin verdiği hazla gerilirken birden içini bir rahatlama kapladı, evet sonunda aklını kaçırıyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder