Nubuk derisinden vizon rengindeki koltuğuna yaslanırken
taş plaktan yükselen sesi zihninin derinliklerine hapsediyordu. Kırmızı
şarabından bir yudum aldı ve koltuğuna iyice gömüldü…
Gerçekten kimseye hiçbir şikayeti yoktu. En sıkıntılı olduğu
zamanlarda bile derdini kimseye anlatmazdı. Arkadaşlarına sorsan dertsiz
tasasız biri diye anlatırdı onu. Boğaz ışıklarını gören penceresinin önünde
oturup düşünmekten başka kimseye zararı yoktu. Sadece kendi haline ağlıyordu,
tıpkı şimdi yaptığı gibi… İri gözlerini tavana dikti. Oymalı kartonpiyerleri
gözleriyle süzerken 1930’lara gitti adeta, ruhu eskiydi. Tepeye doğru bakarken
boğazında düğümlenen duyguyu bastırmaya çalışıyordu, sanki yutkununca geri
gidecekmiş gibi. Yanıldığını farkederek hıçkırıklarını özgür bıraktı…
Çevresi çok kalabalıktı. Fakat o, kalabalığın arasında
yalnızlığı oynuyordu. “bu da geçecek” diyerek göz yaşlarını dindirmeye çalıştı,
iki elini ağzına kapattı sanki öyle yapınca hıçkırıkları susacakmış gibi
geliyordu. Elleri simsiyah, belli ki iri gözlerindeki rimeller akmıştı. Lanet olsun, diye geçirdi aklından. Yorgunluk,
sinir harbi derken ağlayarak rahatlamış ve koltuğun üzerinde uyuyakalmıştı.
Nubuk, vizon rengi koltuğunun ucunda ayağını uzattığı bir de
puf yer alıyordu. Gözlerini araladı, mavi çizgili gömleğiyle pufun üzerinde
biri oturuyordu. Hayal, dedi ve
tekrar gözlerini kapattı. Fakat zihni uyanmıştı, ufak bir çığlıkla yerinden
irkildi.
“sshhh, sakin ol güzelim. Benim, buradayım…”
Kızıl tonlu sarışın tam karşısında, ayaklarının ucunda
oturuyordu. Mavi gömleğinin içinde hafif kaslı vücudu yine dikkat çekiciydi. Henüz
uyanmış olmanın verdiği aptallıkla içeri nasıl girdiğini düşünüyordu. Acaba uykusunda
çalan kapıyı mı açmıştı? Bu soruyu ona sormak aklına bile gelmiyordu.
“sen anahtar kutunu hiç kontrol etmez misin?” derken adam, elini
parmak ucundaki anahtarı gösterecek şekilde havaya kaldırdı. Yedek anahtarı
ondaydı!
“inanmıyorum, anahtarlarım ne zamandan beri sende! Bu yaptığın
haneye tecavüz resmen, seni polise ihbar edebileceğimi biliyorsun değil mi?”
Ahh, bu aralar insanları ne kadar çok polise şikayet ediyordu.
“evet, biliyorum ama bunu yapamazsın tatlım.” Kontrol manyağı
yine mikrofonu eline almıştı.
“evimden defolur musun?”
“tabiki, ama önce neden ağladığını bilmem gerekiyor.”
“senin için ağlamıyorum emin olabilirsin! Üstelik sanane!”
“elbette banane, ama konu sen olunca beni yeterince
ilgilendiriyor” daha bugün seni hayal kırıklığına uğratmak istemezdim, diyen
adam şimdi karşısına geçmiş neler söylüyordu. Adamın sakin hali gözlerinin
biraz daha irileşmesine sebep oldu.
“bana baksana sen! Daha bugün bana neler söylüyordun, şimdi
ise bir hırsız gibi evime girip neden ağladığımı soruyorsun. Manyak mısın? Egoist
misin? Her ne isen lütfen evimden çık git, rahat bırak beni!”
Bu sözler adamın sakin halini rahatsız ederek oturduğu
yerden doğrulmasına sebep oldu. Hafif dolgun dudaklarını ısırırken karşısındaki iri gözleri
süzüyor, söylediklerinin doğruluğunu tartıyordu. Öne doğru eğildi, aralarındaki
elektrik yine harekete geçmiş, kız donup kalmıştı. Karşı koymak istiyor fakat
bedeni kıpırdamasına engel oluyordu. Derken çok değil henüz 10 saat öncesini
berbat eden adam dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu. Adam geri çekildi, iri
gözlerin şimdi ne anlattığını görmek istiyordu. Keşke aklından geçenleri okuyabilsem, diye geçirdi içinden. Alev alev
yanan iri gözler kızgınlıktan iyice açılmıştı, bu durum daha çok hoşuna gitti…
“en sevdiğim taş plak şarkısı, zevklerimizin bu kadar
benzediğini bilmiyordum” derken oturduğu yerden kalktı.
İri gözleriyle sorgular gibi adama bakarken taş plak dinliyor musun ki, diye geçirdi içinden. Sonuç olarak
karşısındaki adam anı yaşıyordu, eskilerden ne anlardı…
“bir cevap verebilirsin güzelim, iyi ya da kötü. Konuş lütfen
benimle, ne düşündüğünü bilmek istiyorum” derken eliyle kızın elini kavradı ve
dans etmeleri için ayağa kaldırdı. Bedenini bedenine bastırdı...
Kız, her şeyiyle geri çekilmek istiyordu fakat yapamıyordu, bunu
yapmaya gücü yoktu. Temiz çamaşırları ve o enfes kokusu yine burnundaydı. Bu adamda
ne vardı ki böyle, anlam veremeyerek derin bir nefes aldı. Ona karşı koyamadığı
için kendini suçluyor, suçunu hafifletecek bir neden arıyordu. Ve aradığını buldu…
Kandırılmıştı evet, karşısındaki de kandırılıyordu… Dudakları, aklından geçenin verdiği hazla gerilirken birden içini bir rahatlama kapladı, evet sonunda aklını
kaçırıyordu...