Nisan 20, 2012

Benden Model Olursa


   Telaşlı bir 'Cumartesi'nin başlangıcıydı. Yani en azından telaşlı bir gün olduğunu caddenin gürültüsünden anlayabiliyordum. Uykumun en derin yerinde türlü rüyalar görürken, kurduğum hayalleri de yanıma alarak en güzel diyarlarda dolanıyordum. O kadar güzel dakikalardı ki, rüya olduğunu bildiğim halde uyanmak içimden hiç gelmiyordu. Taa ki korna seslerinden oluşan lanet bir ses kulaklarımı tırmalayana kadar. Sabah sabah Chucky vari gözlerle irkilerek uykumdan fırladım! "O korna var ya ...... girsin!" 
   Yorgunluktan ağırlaşmış gözlerimi açmakta dahi zorlanırken, millet uyanmış hatta günü akşam etmişti. "Biraz daha uyumalıyım" diye sayıklayarak yüzümü yastığa yapıştırırken, korna sesleri huzurumu ve uykumu kaçırmıştı bir kere! Lanet olsun, uyandıktan sonra tekrar uyuyamama gibi beter bir huyum vardır. Bin bir dil, din, kültür ayırt etmeksizin oluşturduğum küfür haznemden bir parçayı seçip başta taksiciler olmak üzere ilgili yerlere iletiyordum. "Neyse hazır uyanmışken magazin programlarını izliyim bari" diyerek adeta sürünürcesine yatağımdan ayrıldım. Salona doğru ilerlerken zamanında aldığım Gaffur varii çizgili pijamalarımla gözüm aynaya takıldı. "Yoo bana bakan bu şahıs kesinlikle ben olamam!" Sabah sabah ne kadar çirkin ve sevimsiz olduğum konusunda kendimle hem fikir olduktan sonra, biraz daha aynaya bakarsam kendimden iyice nefret edeceğimi düşünerek karşımdaki Fulya'yla vedalaştıp salona doğru ilerledim. Kumandayı elime almış tam televizyonu açmak üzereyken telefonum en eğlenceli ve gürültülü haliyle çalmaya başladı. Ekranda yazan ismi okumaya çalışıyordum fakat henüz uyanmış olmanın verdiği mahmurlukla çift görüyordum. "Aman Allahım ben nasıl unuttum" diyerek telefonu açıp açamama konusunda kendimle tartışmaya başladım. Lakin arayan öyle bir insandı ki, cevaplamamayı aklımın ucundan dahi geçiremezdim. Kaçış yok diyerek,
   "Aloooooo...!"
   "Fulyacım, ben yoldayım hazırsın dimi?"
   "Şeyy, hazır.... Aslında, yaa ben uyandım da ama yeni kalktım yani yatıyordum uyanmıştım ama..." öyle bir dille konuşuyordum ki söylediklerimi ben dahil kimse anlayamazdı.
   "Canım iyi misin?"
   "Yaa ben daha yeni kalktım :("
   "Sana yarım saat veriyorum canım, çabuk ol!"
   Telefonun diğer ucundaki kişi perspektif ve uyumu mükemmel bir biçimde harmanlayan fotoğraf çekmeyi hobi edinen, fakat portre üzerine portfolio hazırlamak isteyen samimi bir arkadaşımdı. Bugün için haftalar öncesinden sözleşmiştik, ne yazık ki erteleyemezdim... Birden aynanın önündeki halim gözlerimin önüne geldi. Fakat bu şekilde bırak poz vermeyi, kameranın arkasına dahi geçemezdim Allah beni kahretmesin!!! Koşarak mutfağa gittim, 'ketıla' su koyduktan sonra extra kafeinli kahvemi bardağa boşalttım. Shot biçiminde yudumladığım fincanımı makineye atarak, saç-makyaj ikilisini yapmak üzere odama ışınlandım. Ayna karşısında aklımca fırçalarla görsel bir show yapmaya çalışırken oluşan komik görüntü kendimle boğuştuğumu resmen kanıtlıyordu. "Mal mal hareketler yapma!" diyerek, makyajımı tamamamlayıp saçıma son şekli verirken en sinsi gerçekle yüzleştim, "peki ben şimdi ne giyicem??" Dolabımın kapağını o hışımla nasıl açtıysam artık, üzerine itinayla dizdiğim ayakkabı kutularım başıma yıkılmıştı. "Allah beni kahretmesin elimin ayarı da yok ki!" Askıda sıralı en güzide parçalarıma göz attıktan sonra bana verilen yarım saatin bitmesine dakikalar kaldığını farkettim. Zaman yaklaştıkça heyecana kapılıyor, kalp ritmimde ufak değişiklikler oluyordu. "Kendine gel lan, heyecandan gebericeksin!" diyerek ilk gördüğüm kot, ceket kombinasyonuyla aynanın önüne geçtim. Kendime şöyle bir baktım, o Fulya'dan eser yoktu. Çok beğenerek aldığım limon sarısı ceketimle,  her ne olursa olsun yine harika gözüküyordum kahretsin! Daha fazla düşünmeye gerek duymadan çantamı kaptığım gibi merdivenlere yöneldim...
   Günler öncesinden kararlaştırdığımız gibi ilk adres Belgrad Ormanı'ydı. Baharın gelişiyle hareketlenen renkleri göz önünde bulundurarak, sarı-yeşil ve tonlarıyla birlikte arkadaşım harika fotoğraflar çekmeyi amaçlıyordu. "Ben ve harika fotoğraflar..." diyerek benden nasıl bir model olacağını anlatmaya çalışıyordum. Belki vazgeçiririm diyerek türlü diller döktükten sonra bu girişimlerimin başarısız olacağını sonunda anladım ve fotoğrafçıya teslim oldum. Poz vermeyi ömrüm boyunca sevmemişimdir, hatta fotoğraf çekileceği zaman bulunduğum ortamdan uzaklaştığım çok olmuştur. Fakat bu seferki, rutinden farklı olarak özel bir çekim olacaktı, kaçamazdım...
   Arkadaşım makinasını eline aldı ve çekim başladı... Aslında yapmam gereken fazla bir şey yoktu, zaten kendisi de doğal fotoğraflar çekmek istiyordu. Çekimden daha çok orman yürüyüşü yaptık diyebiliriz. Fakat yine de arkadaşım deklanşöre her bastığında karşısında utanıp sıkılıyor, adeta un ufak oluyordum. Poz vermek bana göre değil, sonuç olarak 'bir model değilim' diyerek ara sıra arkadaşımın sinirlerini oynatsam da eğlenceli harika bir güne imzamızı atmıştık. Her ne kadar sabah iğrenç bir biçimde uyanmış olsam da, gün başladığı gibi gidecek diye bir kaide yok.

    Bu güzel fotoğraflar için sevgili arkadaşım Yanay Germen'e teşekkürlerimi sunarım...

    İşte eğlenceli günden bir kare...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder