Kasım 04, 2011

Kendi Evinin Diplomalı Kızı


Gittiğim her yere adapte olmakla ünlü olan şu naçizane bedenim herkes tarafından takdir toplarken durumdan mutsuz olan kişinin sadece 'ben' olması enteresan bir olay olmasa gerek... "İş güç hak getire" diye hayıflanırken her günümün birbirine benziyor olması da yüzümdeki sivilcelerin teker teker açmasına ayrı bir kaynak oluşturuyor. Kimi arkadaşım "tadını çıkar lan bugünlerinin, çok ararsın" diyor olması, hepsine teker teker içimden uygun parmaklarımla işaret göstermeme neden oluyor ne yazık ki. "İş, güç, okul yokken hayat ne zormuş arkadaş!" Söylemesi o kadar kolay ki, cümleyi yazarken parmaklarım hiç zorlanmıyor adeta kelimeler akıp gidiyor ellerimden. Çok değil bir kaç ay öncesine kadar bu cümleyi kuracağım aklımın ucundan dahi geçmezdi. Hayat işte... İçinde bulunduğum şu günlerimin bana getirisi de oluyor, benden götürdükleri de. Her zaman iddaa ettiğim gibi yalnız kalmanın bünyemde yarattığı aşırı piçlik yüklemesi beni masum yapmaktan ziyade tehlikeli yapıyor, işte o zaman kenimden gerçekten çok korkuyorum... Oysa şu olağan günlerimde kimseye zararımın dokunmaması gerektiğinin farkında olmam lazımken, bunu düşünüp uygulamaya henüz geçememiş olmam içinde bulunduğum psikolojiyi net açıklıyor olmalı... Yaramaz çocuk gibi oraya buraya saldırıyorum elde değil. Kendimce sakin olmak için geliştirdiğim taktiklerime de bir süre sonra adapte olmam, reel yaşamımın bana oynadığı ayrı bir oyun. İnsanoğlu işte, bende onlar gibi nankörüm ne yazık ki. "Canım bugün nasıl sıkılmaz" sorusuyla yarattığım hayatımın devamlılığı üzerine kurduğum taktik savaşlarıyla, en ala stateji oyunlarını bile cebimden çıkarırım yemin ederim. Acı olan şu ki keşfedilmeyi beklerken kimsenin umrunda olmamam ayrı bir yerden koyuyor bünyeme. Oysa bu kadar çok boşluk içerisinde yarattığım hayal dünyamla bir Bill Gates hiç olmadı enteresan bir Türk kaşif olabilirdim. Bu noktada ailedeki yönlendirmenin zararlarından bahsetmek istiyorum. Hani sen bir şey tercih edeceksindir de ailen seni "bundan adam olmaz laa" diye farklı bir yere yönlendirmiştir, belli bir yaşa gelip aklını başına alınca anca farkedersin zamanında yediğin boku, işte benimki de o hesap. Aslında ben bilim adamı olacak kızdım da, yanlışlıkla ticaret okudum. Peki şimdi ne oldu?? Al işte iş yok güç yok, derken ne yazık ki beynimde bir ampul yandı. Bütün yolları denemişken geriye kalan bir tek strateji vardı o da, evlilik. İşte bu noktada "Senin yaşında canı sıkılanı evlendirirler" lafını söyleyen bir teyzenin silüeti beynimde canlandı. "Eskiler doğru söylemiş" diye hak vereceğim fakat dilim varmıyor elde değil. Herşeyin ucundan kıyısından dönersin de, evlilikten dönemezsin. "Olmazsa boşanırım" dersin, o da zor. Avukatıydı, mahkemesiydi, anlaşmasıydı derken "amaaan canım sıkılır daha iyi" diyorum ve yan gelip yatmaya, günümü gün etmeye devam ediyorum. Bütün söylediklerimi boş verin, siz uykunuzun en güzel yerinde o sıcacık yatağınızdan ayrılırken benim kıçımda uçuşan pireler size günaydınlarımı iletip, işinize, gücünüze kiminizi de okuluna uğurluyor. Boş takılıp her gününe ayrı plan yapmak gibisi yok !!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder