Kasım 07, 2011

Bir Bayram Gördüm Sanki

Yine karga bokunu yemeden gözlerimi tavana diktim... Okul vakti sürünerek yataktan anca kalkabilen bünyem, bayram sabahı sinsi yüzünü göstermiş, namaza giden babamı küfrederek uğurlamama neden olmuştu. Küfrediyorum dediğim tabi içimden, yoksa yemez yani. Banyoya gittim, soğuk suyu suratıma çarparken ayılmayı bekliyor, çarpan suyun yüzümde yarattığı kızarıklığa söverek dişlerimi fırçalamaya devam ediyordum. Henüz sabahın körü olduğu için ev ahalisinden kimse uyanmamıştı. Lanet okuyarak televizyonun karşısına geçtim. Kendime en uygun çizgi filmi aramak üzere kanalları zaplarken, birden şanslı günümde olduğumu farkettim. Çünkü bayram sabahları evdeki çocuklar ayak altında dolaşmasınlar diye kanallar en güzel çizgi filmleriyle ebeveynlere en büyük jestlerini yapıyorlardı. Aradan 1 saat geçti, lakin eve ne gelen vardı ne de evde uyanan kimse belirtisi. Babam dahi bayram namazından dönmemişti. Kendisi muhtemelen hocanın vaazlarını sonuna kadar dinleyip dalga geçiyordu. Babamın en büyük zevki özellikle bayramlarda hocanın söylemlerini dinleyip eve gelince en usturuplu(!) diliyle bize anlatmaktır. Eve hala gelmediğine göre yine kendine malzeme çıkarmak üzere hocayı noktası virgülüne dinliyordu. Biraz daha beklemeye karar verdim, fakat midem ufaktan kazınmaya başlamıştı. Ne yapsam ne etsem de açlığımı dindirsem diye düşünürken birden annemin akşam yaptığı baklava, börek ve sarma üçlüsü gözlerimin önünde dönmeye başladı. Onlar döndükçe benim başım dönüyor, adeta gözlerim kamaşıyordu. Biraz daha beklemeye ne sabrım ne de takaatim kalmıştı. Mutfağın yolunu tuttum. Annemin özene bezene yapıp dizdiği börekleri teker teker mideme indiriyor, boşluk bulduğum yerleri de sarmalarla dolduruyordum. Kendime geldiğimde ise böreklerin neredeyse 3'te 2'sini, sarmalarında ancak küçük bir kısmını götürebilmiştim. "Anam ben ne yaptım" diyerek usulca mutfaktan ayrıldım. Sonuç olarak misafire koyulabilecek börekler yok denebilecek kadar az kalmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi çizgi filmimi izlemeye devam ettim. Bir kaç dakika sonra içerden gelen tıkırtılarla annemin uyandığını işittim. Bu sırada kalp atışlarımda ani değişiklikler oluyor, heyecanımdan bir şey anlaşılmasın diye nefes dahi almamaya özen gösteriyordum. Annemin ikinci durağı mutfaktı, lakin bu sırada içeriden gelen acı bir çığlıkla irkildim. "Ayy! Böreklerime ne oldu, nereye gittiler!" diye mutfak duvarlarıyla tartışıyordu. Gözleri dönmüş bir şekilde salona gelen annemi, şaşırmış bir surat ifadesiyle karşıladım. "Böreklere ne oldu?" diye soru yönelten anneme önceden hazırladığım cevabımı tereddütsüz yapıştırınca, azarlamasından en azından şimdilik kurtulmuştum. "Ben bir şey yapmadım valla, hepsini babam yemiş" diyince söyleyeceklerini babama saklamaya karar verdi. Bu sırada kahvaltıya kadar oyalanabilmek için bayramlıklarımın yerinde olup olmadığını kontrol etmek üzere odama gittim. Günler öncesinden, çorabından donuna kadar yeni aldığım bayramlıklarım, en jilet haliyle asılı duruyordu. Annem yine kusursuz bir biçimde ütülemişti. Derken bu sırada kapı çaldı. "Allahım ne olursun çocuklar şeker, çukulata istemeye gelmiş olsun" diye dua ederken babamın sesini duydum. "Hassiktir lan ne bok yiycem şimdi" diyerek ablamın yanına gitmeye karar verdim. Belki bir yolunu bulur da, börekleri birlikte yediğimizi söylemek üzere bir miktar rüşvetle onu suçuma ortak edebilirdim. Rüşvetten kastım tabikide bayram harçlığımın 3'te 2'siydi. Oran küçük gelebilir fakat küçüklere daha çok para verildiğini hesaba katarsak ablam için vereceğim rüşvet büyük bir miktardı. Fakat henüz uyanmayan ablamı uyandırmak hiç kolay olmayacaktı ve nitekim beklediğim bir tepkiyle karşılaştım, "Ulan gerizekalı, sabahın köründe ne istiyorsun söyle!". Yediğim haltı teker teker anlattıktan sonra hain teklifimi yaptım. Neyseki henüz uyku sersemi olan ablam cümlelerimin arasında geçen 'harçlık' sözcüğünü duyunca teklifimi hiç düşünmeden kabul etti. Kendisini yataktan kaldırdıktan sonra mutfağa gittik. Lakin ortada ters giden bir şeyler vardı. Annem bağırıp çağırmıyor, babam ise gazetesini almış sofrada oturuyordu. "Noluo lan?" dedikten sonra anneme, böreklere ne olduğunu sordum. Ne yazık ki babam bütün suçu üstlenmiş, böreği ve sarmayı kendisinin yediğini söylemişti. E durum böyle olunca da babam eve bir tepsi börek getirmek üzere konu kapanmıştı. Ablam suratıma pislik bir bakış fırlattıktan "söz verdin bir kere" dedi ve arkasını dönüp gitti. Ne yazık ki haklıydı. Söz vermiştim bir kere, yerine getirmeliydim. Kahvaltı edildi, el öpmeye gidildi, gelindi derken bayram sonunda hasılatımın büyük bir kısmını söz verdiğim üzere ablama verdim. Varımı yoğumu alırken zerre acıma duygusu yoktu suratında. "Pislik abla!" dedikten sonra, "Nerede o eski bayramlar..." diyerek yüzümdeki hüzünlü tebessüme bakmak üzere aynanın karşısına geçtim. Misafir gelecek diye düzgün bir şekilde giyinmiştim. Fakat üzerimdekiler bayram için özene bezene alınmış kıyafetler değildi. Nitekim cebim de eskisi kadar dolmamıştı. Büyüdüğümü bir kez daha kendime kanıtlamış olmanın verdiği gururla makyajımı tazeledim ve kahveleri yapmak üzere mutfağın yolunu tuttum...

1 yorum: