Ekim 20, 2011

Kadıköy Vapuru


   Fakirlik... Şu fakirliğin gözü kör olsun derler ya, benimki tam da o hikaye. Kaçıp gitmek, yok olmak istiyorum, bu evden, bu semtten, bu şehirden... Asu, çok hoş bir bayan. Fakat arada sevgi olmayınca güzelliği beş para etmiyor benim için. O gün odamdan dışarı hiç çıkmamıştım. Salondaki karmaşayı, Asu'nun heyecanını hiç eksiksiz işitiyordum. Kendimle baş başa kalmışken mahvolmuş hayatımı gözümün önünden geçiriyordum, birden kapı açıldı. Ortadan ayrılmış sıkı sıkı toplanmış saçları ve kırmızı rujuyla Asu karşımdaydı.
   -Sevgilim çok mutluyum, düğün günümüz yaklaşıyor, heyecanımı bir türlü yenemiyorum. Sen ne yapıyorsun burada yalnız?
   -Sorma canım, bende çok heyecanlıyım. Düğünü düşünüyorum!
    Annemle babamın marifetiydi Asu'yla evlenmek. Dağılan mal varlığımızın, iki ailenin izdivaç vesilesiyle bir araya gelerek toparlanacağını zannediyorlardı. Fakat benim mutluluğum kimsenin umrunda değildi. İskeleye gitmek şuanki en büyük arzum. Gerçek sevgiyi yaşamak istiyorum. Yeni ördüğü beyaz kazağıyla yüzünden nur saçan "Vapur"u görmek istiyorum. Omuzu ile kulağı arasına bakıp "kaçalım!" diye haykırmak istiyorum. Oysa ne güzel günlerdi. Her sabah iskeleye koşa koşa gider 8:15 vapurunda bir araya gelirdik. Ufak bir tebessüm, küçük bir kaş hareketi yeterdi anlaşmamız için. Konuşmasak bile herşeyimizi bilirdik, isimlerimiz harici... Ama benim için onun adı "Vapur"du. Hiç bir zaman adını öğrenemeyeceğim "güzellik"! Sinemada bile beraber olup da ayrı olduğumuz "afet"! İskelede beklerken gözlerinin içine bakamadığım "Vapur"!
   -Ne düşünüyorsun sevgilim? Biliyorum heyecanlısın ama bu kadar karamsar olma! Çok mutlu olacağız...
    Asu kendi kendine konuşup hayaller kuruyordu, ben ise sadece düşünüyordum. "Vapur"un son hali hiç aklımdan çıkmıyordu. Her zaman buluştuğumuz yerde onu yalnız bıraktım, oysa uzaktan onu gizlice izliyordum. Bir süre sonra o da umudu kesmiş, artık 8:15 vapuruna gelmiyordu. Çok büyük kötülük etmiştim ona. Fakat başka türlü vazgeçiremezdim onu kendimden. Keşke şimdi yanımda Asu yerine "Vapur" oturuyor olsaydı. Gözlerinin içine bakıp ona aşkımı ilan ederdim. Vapurda karşısına değil yanına otururdum. Omzu ile kulağı arasına değil, gözlerinin içine bakardım. Semih'e hitap etmem o'na hitap ederdim. Ona doya doya sarılır, "SENİ SEVİYORUM!" diye haykırırdım.
   -Ahh Vapur! ahh...
   -Ne vapuru Ali? Bir yere mi gidecektin?
   -Evet Asu... Müşteri çağırmıştı bankaya gitmem lazım.
   Ceketimi alıp, arkama bakmayarak koşar adımlarla kendimi iskeleye attım. Belki kaçan "Vapur"u yakalarım diye...




 Not: Bu yazıyı eski ders ödevlerimi toparlarken notlarım arasında buldum. Kendisi 3 Mart 2008 tarihinde tarafımdan yazılmış olup, ayıptır söylemesi zamanında yüksek bir puan almıştır. Umarım eski türk filmi kıvamındaki bu yazımı beğenmişsinizdir. Sevgiler...

1 yorum: